Anılarla Bloggerlar köşesinde gene çok uzaklardan kardeş bir ülke olan Azerbaycan dan bir konuğum var bugün BU UMMAN SESSİZ.Blogunu okurken biraz zorlansam da gene de aynı soydan geldiğim bir insanın yazılarını okumak çok hoşuma gidiyor.Blogunda yemek tariflerinden dini konulara felsefeden siyasete bir çok farklı konu hakkındaki görüşlerinizi bulabilirsiniz.En ilgimi çeken yazısı ise TOLSTOY UN İSLAMA BAKIŞI oldu.Sizler için yazısını yazmaya başlamadan önce nasıl yazabileceği hakkında biraz tereddütteydi bende hatalarını düzelteceğimi söyledim fakat yazıyı gördüğümde dilimizi kullanışına hayran kaldım.Hadi sizlerle birlikte Umman'ın derinlemesine yaşadığı ve beni ziyadesiyle üzen anısını okuyalım.Sizde bloguma anılarınızla konuk olmak isterseniz kelebeketkisi39@gmail.com adresinden benimle iletişime geçin lütfen.

  "Bazı anılar vardır hatırladıkça insanın içinde güller açtıran, mutlu eden, yüzüne hafif bir gülümseme konduran, her gün hatırlamak istediğiniz, hiç unutamadığınız. Ve bazı anılar vardır hatırladıkça boğazınızın düğümlendiği, kalbinizi kara sisli dumanların kapladığı, hayata küstüğünüz, ömür defterinizden silmek istediğiniz, ama yine de unutamadığınız. Hepsi de bize ait, bizim yaşanmışlığımız, bir ömür bizimle beraber yaşayacak anılar...

     Biz küçükken güzel bir şehirde yaşıyorduk. Meşhur Karabağ ilinin bir şehrinde. Şimdi tabiatı, insanları güzel olan bu şehirde mutlu-mesut yaşıyor olurduk belki ama, savaşın başlamasıyla her şey alt-üst oldu.

 Her gün şehit haberleri, düşmanların bir köyü istila etmesi haberiyle çalkalanıyordu şehir. Ben daha 7 yaşındaydım. Hocalı katliamı olduğunda annemle babaannemin ayakta televizyon önünde ellerini bacaklarına çarparak nasıl hıçkıra-hıçkıra ağladıkları hala gözlerimin önünde. Karda kanlar içerisinde ölü ve donmuş çocuk cesetlerini ekranda her gördüğümde ellerim ağzımda dışarıya koşuyordum. Dehşet ve korku içerisinde o taraf- bu tarafa gidiyor sakinleşince tekrar içeri giriyordum. 

Bu facia her kesin gözünü korkutmuştu. Düşmanların yaklaşması haberiyle şehir boşalmaya başlamıştı. Herkes taşınıp uzaklara gidiyordu.

 Biz de önemli eşyalarımızı alıp taşınmak zorunda kaldık bir gün. Önce anneannemler in yaşadığı köye, daha sonra ise uzak bir kasabaya taşındık. Bir süre burda yaşadık. Hatta orada okula gitmeye başladık. Bir gün kavga ederken çocuklar bana  "kaçkın" demişlerdi. Toprağını düşmana bırakıp kaçmak anlamına gelen bu kelime o zamanlar en büyük hakaretti bizim için.Tabi sonralar bunun bizim resmi statümüzün olacağını nerden bile bilirdik ki?

 Ağlayarak eve gelmiştim. Beni sakinleştirmek isteyen anneme "İnşallah düşman buralara da gelir de kaçkınlık neymiş görürler bunlar" dediğimde çok kızmıştı annem. Çocuk aklıyla düşünmeden söylediğim bu arzu hayata geçiyordu galiba. Savaş devam ediyor, düşman da ilerleyip yaklaşıyordu. 

Burada yaşadığımız iki bitişik, 4 bloklu, iki katlı apartmandan her gün alabildikleri eşyalarını kamyona doldurarak ayrılmaya başladı komşular. Hepsi giderken yüzlerinde garip bir mahcupluk gezip bütün komşularla helalleşiyor, hüzün ve kederle arabaya binip gidiyorlardı buralardan. 

Sonunda apartmanlar tamamen boşaldı. Sadece bu apartmanın en uc blokunda biz, diğer apartmanın en uc blokunda başka bir aile olmakla beraber iki aile kalmış olduk. Çocuk sesleriyle çınlayan mahallede rüzgarın boş uğultusunu duymuş oldum ilk defa. İnsansız mekanlar meğer ne kadar hüzünlü ve renksiz oluyormuş. 

Bir akşam silah seslerini duymaya başladık. Artık düşman çok yaklaşmıştı. O gün babam evde yoktu. Işıklar da kesilmiş her şey daha korkunç bir hal almıştı. Dışarısı karanlık, soğuk ve sessizdi. Sadece uzaktan silah sesleri duyuluyordu. Duyduğum silah ve bomba seslerinin korkusuyla uyuyamıyordum. Kanepede uzanarak başım babaannemin dizlerinde telaş ve korku dolu bakışlarını bizden saklamaya çalışan, babamı şikayet eden annemi izliyordum. Ama aklım başka yerlerde idi. Durmadan aniden evimize baskın edecek düşmanlardan ailemi nasıl koruya bileceğimi hayal ediyordum. Kah saklanarak mutfağa koşup bıçak alıp arkadan aniden düşmanı bıçaklıyor, kah şaşırtarak silahını elinden alarak kurşuna diziyordum. Babaannemin annemi teselli etmeye çalışan aheste konuşması ayırıyordu beni hayal dünyamdan. Annem gözleri dolu-dolu avunmaya çalışıyordu. Benden bir yaş küçük erkek kardeşim dayanamayıp uyumuştu bir köşede. Annem odasına götürmek için kucağına aldığında korku ve telaş içerisinde uyanarak  "götürmeyin beni, nolur öldürmeyin beni" diye bağırınca annem boğazında düğümlenmiş hıçkırıklarını tutamadı artık. Neye ağlıyordu? 

Bu savaşta psikolojisi bozulmuş evlatlarına mı, kurulu düzenini bırakıp çıktığı sonrası belirsiz yarınına mı, yıllarca komşu deyip bağrımıza bastığımızın yaptığı kalleşliğe mi? Kim bilir? Belki de hepsine ağlıyordu. Babaannem  "Korkutma çocukları.." deyip azarlamaya başlayınca sakinleştirmek zorunda kaldı kendini. Biraz sonra kapımız çalındı.

 Annem açmaya gidince ben bütün planlarımı tekrar aklımdan geçirdim. Nefesimi bile tutarak annemin çığlık sesini duyacağım zannıyla pür dikkat kesilmiştim. Kapıyı açar açmaz annemin şikayetleri ve kendini savunmaya çalışan babamın sesi duyulunca sevinç ve artık emniyetteyiz rahatlığıyla koridora ve babamın kucağına atladım. Bu kadar sevinmeme ve geç olduğu halde uyumadığıma şaşıran babam bir yandan bana sarılırken diğer yandan annemlere de hazırlanın gidiyoruz diyordu. 

Hemen hazırlanıp arabaya atladık. Durmadan patlama, silah sesleri duyuluyor, arabada ise kimse konuşmuyordu. Ben çocuk saflığıyla düşmanların bizim peşimizde olduğunu, bizi vurmaya çalıştıklarını düşünüyordum. Arabanın üstünden yanından uçan, geçen kuşları, böcekleri kurşun zannediyor, korkudan titriyor,  kalbimde bizi vurmasınlar diye Allaha yalvarıyordum. Babam bizi nereye götürdü,  o akşam nerde uyuduk hatırlamıyorum. Sadece bu kaçışın son olmadığını biliyorum. 

Oradan sonra iki başka yerde de düzen kurmaya çalıştık olmadı. Her kaldığımız yerde kalbimizin, hatıralarımızın bir parçasını bıraktık...

 Böylece çocukluğuma ait bir çok hatıralarım gibi bu da yarım-yamalak kaldı... Biz savaşın çocuklarının her şeyi- arzuları, hayalleri, hatıraları, oyunları, arkadaşlıkları, bazen de hayatları bile yarım... Yaşadığımız o kadar şey var ki, beynimizdeki küçücük hatıra sayfasına sığamıyor. Çoğu yarım oluyor böylece... Ama yarım da olsa unutulmuyor... Her daim kalbimizin bir köşesinde sızlayıp duruyor...

    Ve şimdi her gün duyduğum savaşlar , o savaşlarda ölen çocukların haberleri mahvediyor beni. Bir savaşın sadece sesini-soluğunu duyarken geçirdiğim korku ve heyecanları düşünüyorum, bir de her gün kurşunlardan canını kurtarmaya çalışan, yanında annesi, babası, kardeşleri öldürülen çocukların halini... Onlar için elimden gelenin sadece dua etmek düşüncesi ise kahr ediyor beni... Dünya bu kadar gelişirken, insanlık neden bu kadar adileşiyor, basitleşiyor... Aynı dokudan, kandan, etten, kemikten ibaret olan insanlar neden bu kadar farklı??? Savaşı çıkaranlarda merhamet, vicdan, şefkat hiç mi yok? Düşündük ce hayattan, yaşamaktan soğuyor insan... Dünyanın sonu gelsin de bitsin artık her şey dedirtiyor.

    Savaşlar bitsin ki, çocuklar ölmesin... Savaşlar bitsin ki, anneler ağlamasın... Savaşlar bitsin ki, güzel olsun anılarımız... Her hatıra kocaman bir gülümseme olsun yüzümüzde... Her kese güzel anılar dileği ile...
   

24 Yorumlar

  1. Dünyayı bu kadar kirleten yine maalesef insanoğlu :(

    YanıtlaSil
  2. Anımı paylaşmaq üçün bloqunuzda mənə də yer verdiyiniz üçün çox-çox təşəkkür edirəm.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bloguma renk verdiğiniz için size çok teşekür ederim:))

      Sil
  3. Kelebek etkisi daha önce rast gelmediğim bir blogdu verdiğin link ile beraber blogunu inceledim. Yazının sonu o kadar güzel ele alınmış ki gözlerim doldu okurken daha güzel bir dünyaya uyanmak istiyorum...

    YanıtlaSil
  4. Çok acı ama gerçek bir hikaye. İnsanoğlu yaşadığı sürece daha da acımasızlaşıyor.

    YanıtlaSil
  5. Umut hic bitmeyen bahar mevsimidir...umut edelim,insaAllah bir gun isgal altinda olan guzel KARABAGImizi almaq nasip olur.Gozyaslarimla oxudum...Rabbim,savas icinde cirpinan butun cocuklarin yar ve yardimcisi olsun!

    YanıtlaSil
  6. Yazının orijinali Azeri Türkçesi değil miydi? Keşke çevirmeden koysaydınız. Herkes bir şekilde anlardı. :)

    YanıtlaSil
  7. Ne desem bielemedim..Çok zor yaşananlar...

    YanıtlaSil
  8. Harika bir yazı, bu paylaşım için çoook teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Arkadaşımız gerçekten yüreğinden bir yazı yazmış teşekkür ediyorum bende ona:))

      Sil
  9. Canımmm sonuna kadar okudum,hem hüzünlendim,hem şükrettim..Azeri kardeşimizin sayfasına gidip yorumumu bizzat kendisine bırakmak istedim.Sana da vesile olduğun için çok teşekkür ederim...

    YanıtlaSil
  10. Ne güzel olmuş anı paylaşımı. İnsanların hayatlarından kesitler. Çok etkileyici bir yazı okudum. Savaş ne kötü şey, insanlık neyi paylaşamıyor. Kardeşçe yaşamak varken. Çocuklar ne kadar çok etkileniyor. Yaşadağımuz patlama olaylarından beri resmen depresifim. Savaşı hayal etmek beni ürkütüyor. Konuğunuzun kalemine sağlık... Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet farklı dünyalara pencere açmak gerçekten iyi oluyor konuğumda mükemmmel yazısıyla bizi bambaşka dünyalara götürdü:))

      Sil
  11. çok zor bir hayat,savaşlar olmasın ki çocuklar ölmesin..🙏 paylaşım için emeğinize sağlık..🙂

    YanıtlaSil
  12. Hocalı katliamı Azeri kardeşlerimizde ve bizde unutulmayacak yaralardan biri. Bir Azeri arkadaşımın ağızından dinleyerek araştırmıştım. İşgalcilerin maşalarından birinin, masum insanları zalimce kurban ettiği katliamlardan biri maalesef. Hafızamızda unutamayacağımız bir tarih.

    YanıtlaSil
  13. Desene bu topraklarda ne hikayeler geçti,binlerce şükretsek binlerce kez ruhları için dua etsek azdır.Çok zormuş o zamanlar kıymet bilmeliyiz.

    YanıtlaSil